باب:
إذا لم يكن
الإسلام على
الحقيقة،
وكان على
الاستسلام أو
الخوف من
القتل.
19. Gerçek Anlamda Müslüman Olmamak. Müslüman olmanın; teslim
olma veya öldürülmekten korkmaya dayanması.
-لقوله
تعالى: {قالت
الأعراب آمنا
قل لم تؤمنوا
ولكن قولوا أسلمنا}
/الحجرات: 14/.
فإذا كان على
الحقيقة، فهو
على قوله جل
ذكره: {إن
الدين عند
الله الإسلام}
/آل عمران: 19/.
Allah Teala buyurduki: "Bedeviler iman ettik dediler. De ki
siz İman etmediniz, ancak 'teslim olduk' deyiniz.[Hucurat 14] Müslümanlık
gerçek anlamda olduğunda şu ayetteki gibi olur: "Şüphesiz ki Allah katında
din, İslam'dır.[Al-i İmran 19]
حدثنا
أبو اليمان
قال: أخبرنا
شعيب عن
الزهري قال:
أخبرني عامر
بن سعد بن أبي
وقاص، عن سعد
رضي الله عنه: أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم أعطى
رهطا وسعد
جالس، فترك
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم رجلا هو أعجبهم
إلي، فقلت: يا
رسول الله، ما
لك عن فلان؟
فوالله إني
لأراه مؤمنا،
فقال: (أو
مسلما). فسكت
قليلا، ثم
غلبني ما أعلم
منه، فعدت
لمقالتي فقلت:
مالك عن فلان؟
فوالله إني لأراه
مؤمنا، فقال:
(أو مسلما)، ثم
غلبني ما أعلم
منه فعدت
لمقالتي،
وعاد رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، ثم
قال: (يا سعد
إني لأعطي
الرجل، وغيره
أحب إلي منه،
خشية أن يكبه
الله في النار).ورواه
يونس وصالح
ومعمر وابن
أخي الزهري عن
الزهري.
[-27-] Sa'd b. Ebu Vakkas'ın oğlu Amir babasından şunu rivayet etmiştir:
Sa'd'ın oturduğu bir sırada Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bir grup
insana (zekat malından) bir şeyler verdi, benim en beğendiğim adama ise bir şey
vermedi.
Ey Allah'ın elçisi! Falancaya vermemenin sebebi nedir? Vallahi ben
onu mu'min olarak görüyorum" dedim. Allah Resulü: 'Yahut müslümandır"
buyurdu.
Ben bir süre sustum. Sonra o adam hakkındaki bilgim sebebiyle
dayanamadım ve bir kez daha: "Falancaya vermemenin sebebi nedir? Vallahi
ben onu mu'min olarak görüyorum" dedim.
Allah Resulü yine: Yahut müslümandır" buyurdu.
Sonra yine dayanamadım ve aynı şeyleri tekrarladım, Hz. Peygamber
de aynı şeyi tekrarladı. Sonra da şöyle buyurdu: "Sa'd! Başkasını daha çok
sevdiğim halde bir adama, Allah onu yüz üstü ateşe atmasın diye mal verdiğim
olur.
Tekrar: 1478.
AÇIKLAMA: Buharı konu başlığında şart cümlesi kullanmış
fakat bunun cevabını, zaten bilinmesi sebebiyle zikretmemiştir. Burada
kasdedilen, bu şekilde Müslüman olma halinde ahirette bunun bir yararının
olmayacağıdır.
Buhari'nin belirttiği ve delil getirdiği şey özetle şudur: İslam
kelimesi bazen seri hakikat anlamında kullanılır ki bu anlamda imanın eş
anlamlısı olup, Allah katında yarar sağlar. Yüce Allah'ın şu ayetleri de bu
anlamdadır: "Şüphesiz ki Allah katında din İslam'dır", "Orada
Müslüman bir ev halkından başkasını bulamadık".[Zariyat 36] İslam kelimesi
bazen de sözlük anlamında kullanılır ki bununla itaat ve teslim olma
kasdedilir. Burada Buhari'nin kasdettiği anlam şer'i anlamdır.
Hadisin konu ile uyumu şu açıdan açıktır: Müslüman kelimesi, iç
durumu bilinmese bile Müslüman olduğunu açıklayan kişi hakkında kullanılır.
Oysa bu kişi gerçek anlamda mümin olmayabilir. Çünkü bu kişi hakkında İslam
kelimesinin sözlük anlamı uygun olsa bile, dini anlamı uygun olmayabilir.
Hz. Peygamberin Yahut müslümandır" sözünün tenvi' ve teşrik
için olduğu söylenmiştir. Teşrik için olması halinde Hz. Peygamber Sa'd'a
"Ben onu mümin yahut Müslüman olarak görüyorum" demesini
emretmiştir. Çünkü bu ihtiyata daha uygundur. İbnü'l-Arabi'nin bu hadisi
Mu'cem'inde şu şekilde rivayet etmesi bu görüşü reddetmektedir: "Mümin
deme, bilakis o müslümandır". Bundan anlaşılmaktadır ki Hz. Peygamber'in
bu sözü ıdrabtır (sözü bırakıp başka bir yere dönmektir). O zaman bu söz Sa'd'm
sözünü reddetmek olmayıp, "İç yüzünü gizli bir deneme ile denemediğin kişi
hakkında Müslüman kelimesini kullanmak, mümin kelimesini kullanmaktan daha
evladır" anlamına gelir. Çünkü kişinin Müslüman olduğu zahir hükümle
bilinir. Hadisin konu ile ilgisini daha önce açıklamıştık.
Bu hadiste yer alan olayın aslı şudur: Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem )Müslüman olduğunu söyleyenlere, onların kalbini ısındırmak
için bolca bağışta bulunurdu. Bu durumda olan bir grup insan Hz. Peygamber'den
s^ikn bağış talebinde bulunmuş o da onlara mal verirken muhacirlerden olan
Cuayl adında bir adama vermemiştir. Sa'd, o adam hakkında Hz. Peygamber'le
konuşmuştur. Çünkü o, Cuayl'ı yakından tanıdığından, onun bu bağışa
diğerlerinden daha layık olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple Sa'd, Hz. Peygamber'e
birden fazla müracaatta bulunmuştur. Hz. Peygamber de ona şu iki konuda yol
göstermiştir:
1- Cuayl'i onlardan çok sevdiği halde onlara bağışta bulunup
Cuayl'e vermemesinin sebebini bildirmek. Çünkü Hz. Peygamber kalplerini
Müslümanlığa ısındırmak İstediği bu kişilere bağışta bulunmamış olsaydı,
onların dinden dönerek cehenneme gitmeyeceklerinden emin olunamazdı.
2- İç yüzü kesin olarak bilinmeyen bir konuda kişiyi övmemek,
yalnızca dıştan bildiği şeyi söylemek. Bununla Hz. Peygamber'in Sa'dın sözünü
reddetmesinin sebebi anlaşılmış olur. Bu, Sa'dın sözünü tamamen reddettiği
anlamına gelmez. Hz. Peygamber'in Sa'd'a söylemiş olduğu sözün sebebi ile
ilgili İki cevaptan biri, onun Sa'd'a daha iyi olan hakkında görüşünü
söylediğini belirtirken, diğeri de Sa'd'a Hz. Peygamber'in sözünün gerekçesini
açıklamaktadır.
Hadisten
Çıkarılan Sonuçlar
Bu konu ile ilgili hadisten çıkan önemli bazı sonuçlar
bulunmaktadır:
İman ve İslam, mahiyet itibarıyla birbirinden farklıdır.
Olgun mümin olduğuna dair hakkında ayet-hadis bulunmayan
kişilerin olgun mümin olduğuna dair kesin görüş belirtmekten kaçınmak gerekir.
Bazı yorumcular bu hadisten yola çıkarak "Cennetlik
olduklarına dair haklarında ayet-hadis bulunanlar dışında kimsenin kesin
olarak cennetlik olduğu söylenemez" sonucunu çikarmışlarsa da bu, hadisten
açık olarak anlaşılmaz. Evet hakkında nass bulunmayan kişi hakkında bu
böyledir. (Ne varki bu husus, bu hadisten çıkmaz).
Bu hadis iman etmek olmak için kelime-i şehadeti dille söylemiş
olmayı yeterli sayan Mürcie mezhebinin aşırılarını da reddetmektedir.
Devlet başkanı kamu yararı için ayrılmış mallarda tasarrufta
bulunur. Bu tasarrufunda bazı kimseler işin iç yüzünü bilmiyor olsa bile o,
öncelik sırasına riayet eder.
Bir kimse, aracılığın caiz olduğuna inanıyorsa, devlet başkanı
yanında başkaları için aracılık yapabilir.
Alt konumda bulunan bir kişi, üst konumda bulunan bir kimsenin
hata yaptığını düşündüğünde ona uyarıda bulunabilir.
Şayet bir kötülüğe yol açmayacaksa, katında aracılık yapılan
kişiye bir konu hakkında müracaat etmek.
Zekat bölümünde Sa'dın "Kalkıp Hz.Peygamber'le gizlice
konuştum" şeklindeki rivayetinde de geleceği üzere, nasihati gizli
yapmak, açık yapmaktan daha evladır. Hatta açıktan nasihat yapmak bir kötülüğe
yol açacaksa, nasihati gizli yapmak zorunlu hale gelir. Bir konuda kendisine
görüş belirtilen kişi, karşı tarafın görüşünü yadırgamaz, doğru görüşün
delilini ona açıklar. Şayet maslahat aracılık eden kişinin görüşünü terk
etmekte ise, aracılık eden kişiye bunun gerekçesi anlatılır. Aracılık eden
kişinin görüşünün reddedilmesi onun için bir kusur sayılmaz.
Soru sorma (veya bir şey isteme) konusunda ısrarlı olmamak
müstehaptır.
Zühri şöyle demiştir: "Bu hadisten, İslam'ın söz, imanın
ise amel olduğunu anlıyoruz. "Bu, Cibril hadisine göre müşkildir. Çünkü
bunun zahiri Cibril hadisi İle çelişmektedir. Zühri'nin kastı şu olabilir:
Kelime-i şehadeti getiren kişinin Müslüman olduğuna hükmedilir. Bu kişi amelde
bulunmadıkça kendisine mümin denmez. Amel hem kalp hem organlarla yapılan
amelleri kapsar. Organların ameli kişinin Müslümanlık sözünün doğru olduğunu
gösterir. Cibril hadisinde zikredilen İslam ise şu ayette kasdedilen kamil
Müslümanlık anlamında seri hakikattir: "Kim İslam'dan başka bir din
ararsa bu kendisinden asla kabul edilmez".[Al-i İmran 85]
باب:
إفشاء السلام
من الإسلام.
20. Selamı Yaymak İmandandır
-وقال
عمار: ثلاث من
جمعهن فقد جمع
الإيمان:
الإنصاف من
نفسك، وبذل السلام
للعلم،
والإنفاق من
الإقتار.
Ammar şöyle demiştir: "Üç şeyi bir arada bulunduran imanı
elde etmiş olur: 1- Kendi nefsine insaf etmek, 2- Selamı tüm aleme yaymak, 3-
Darlıkta infak etmek."
28حدثنا
قتيبة قال:
حدثنا الليث،
عن يزيد بن
أبي حبيب، عن
أبي الخير، عن
عبد الله بن
عمرو: أن رجلا
سأل رسول الله
صلى الله عليه
وسلم: أي
الإسلام خير؟
قال: (تطعم
الطعام،
وتقرأ السلام
على من عرفت
ومن لم تعرف).
[-28-] Abdullah bin Amr'dan rivayet edildiğine göre bir
adam Hz. Peygamber'e gelerek "Ey Allah'ın elçisi İslam'ın (İslam'daki
amellerin) hangisi en hayırlıdır? diye sordu. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Yemek yedirmen ve tanıyıp tanımadığın kişilere selam vermendir.
AÇIKLAMA: "Selamı yaymak' ifadesinden kasıt, selamı
gizli ve açık olarak yaymaktır. Bu "tanıyıp tanımadığın kişiye selam
vermendir" şeklindeki merfu (Hz. Peygamber'e nisbet edilen) rivayete de
uymaktadır.
Burada "alem" sözcüğü ile bütün insanlar
kasdedilmektedir.
Ebu'z-Zinad b. Sirac şöyle demiştir: Bu üç şartı bir arada
bulunduran kişinin imanı tamamlamış olma sebebi şudur: İmanın üzerinde dönüp
dolaştığı üç temel husus bunlardır. Çünkü kişi insaflı olduğunda, kendisi
üzerinde Rabbi tarafından farz kılınan bütün hakları yerine getirir, O'nun
yasakladığı şeylerin tümünden de kaçınır. Bu, imanın rükünlerini (şartlarını)
kapsar. Selamı yaymak ise; güzel ahlak, alçak gönüllü olma ve başkalarını
küçümsememeyi içerir. Bununla insanlar arasında kaynaşma ve sevgi gerçekleşir.
Darlık halinde infak etmek cömertlikte son sınırı ifade eder. Çünkü ihtiyaç
halinde iken de infak edebilen kişi bolluk anında daha çok infak eder. Buradaki
infak farz veya mendup olarak aileye yahut misafirlere ve ziyaretçilere yapılan
infaktan daha geneldir. Darlık anında infakın yapılması; Allah'a güvenmeyi,
dünya hususunda zühd sahibi olmayı, emelini uzatmamayı (dünyada çok uzun
yaşamayı arzulamamayı) vb. ahirete ilişkin önemli hususları içerir.